10 Eylül 2008 Çarşamba

MUTLU OLUN



Çok geçmemişti ben daha dün çocuktum...Çok koştum sanırım nasıl da bukadar olgunlaştım :(
Yediğim kocaman hayat tokatlarına "heytttt ulan" bile diyemeden pişmanlıklarından mutlu kocaman bir kadın olmuşum...Etrafta dolanıp ahkam kesenlerden daha mı az yaşadım hayatı ??? elbette hayır sadece dillendirmeyi ve kafaya çakma akıl sokmayı sevmiyorum...Hayat bu dokunamasanda hissederek yaşamayı öğrenmeli insan...
Ben seviyorum böyle flört eder gibi yaşamayı ve eğlenmeyi çünkü derinlemesine herşeyi sorgulayınca küçükte olsa mutlulukları kaçırıyor insan...Sevip zevk aldığım şeylerin peşine takılmayı seviyorum ta ki canımı yakana kadar...Renkli bir çizgifilm karesinde elinde filesi kelebeğin arkasından "kebelek kebelek "diye koşarak yakalamaya çalışan çocuk misali...
Çok yaşanası bir hayatı kendi ellerimizle az yaşanır, bol acılı kıvama getirmeden kendinize gelmenizi diliyorum..."Çok üzgünüm" kelimesinden km lerce uzakta sevdiklerinizle mutlu olmanızı istiyorum...İçimde kendi yaşayamadıklarımı yaşayanları gıpta ile izleme arzusu mu vardır nedir :D


Devamını okuyun...>>

30 Temmuz 2008 Çarşamba

BABASIZ


Kasvetine kurban olduğum geceler ....Duyguların son durağı gün doğumuna kadar çekmecelerde saklanmış ne varsa heleki yalnızsan dökülüverdiği karanlık gecelerin hatrına üç beş mısra ya gelir aklıma ya da sıralarım ruhumdan damlalarımı...Bilirimki kendini tamamlamış ne varsa dökülücek yazılarıma...

Çok geç olmadan ve belkide uyumadan ki ben bilmem uyanamamayı nedendir bilinmez yazmak geldi içimden...Babamı özlediğimi hissettim gene bu gün...Sesleri babamın sesine yüzleri babama benzetmeye başladım gene...İlk rüyamda onu Kabataştan Beşiktaşa doğru yürürken görmüş ölmediğini ama uzak durmak istediğini söylemişti...Ortaköye kadar yalnız yürümüş ve ağlamıştım neden bizden kaçıyor neden ölümle koydu bunun adını diye...

Bu akşam haberlerde dört yaşında bir kız çocuğunun babasının öldüğünü gördüm bu Güngörendeki hayin saldırıda...Annesi diyorki dört yaşındaki kızıma nasıl anlatabilirim...Sanki yirmi yaşında olsa değişicek mi ? Babasızlık babasızlık işde...

Solan çiçek her babasız insan ya da kızlar bilmiyorum...Hayatımın en ağar travmasını yaşadım...Kimi kaybederseniz kaybedin hangi yaşda olursanız olun ama baba kaybının acısını anlatamam...Sadece bildiğim ciğerlerinizin bir yerinde gizli kalmış sıcak kor halinde bir nefes var ve onu veriyorsunuz duyduğunuzda...Hani nasıl aldığınızı bilmiyorsunuz nefeside çıkışında kavruluyorsunuz...

Babamı çok özlüyorum...Bağrıma basacak hiç birşeyim yok...Delilik bu...

Kutsala saldırı bence bir evladı babasız bırakmak...Allahın katında nasıl cezalandırılırlar bilmiyorum ama idam edilmeleri gerekiyor...

Küçücük ellerin uzandığında babaları tarafından tutulamadığı travmalar ülkesi oldu yurdum...

Babamızı almayın ağıtlarına kulak vermeyip ekonomide şunu bunu yaptık diye öne çıkan siyasi liderler yarım kalan anıları veya kırılan, yanan kalpleri nasıl iyileştirmeyi düşünüyorlar...Kriz masası kurarak mı ???

Senin baban şehit oldu yavrum diyerek anlatılan mertebeyi küçücük çocuk nasıl anlasın o babasından çukulata bekliyor o sevgi istiyor sebebini adını bile bilmediği bir savaşta yanlış izlenen politikalar sonucu elinden alınan babasının şehit olması yada cennette olduğunu ona nasıl kabul ettirebilirsiniz ki...

Kocaman yarınlarda yapayalnız bir kız çocuğu...Üzülme yavrum senin baban şehit oldu....Artık Devlet Baba var...Elimizi tutmayan, sevgisini vermeyen ve çukulata almayan Devlet Baba...

Kırık kalpler ülkesi oldu yurdum...Babasız yarımız, bakınca anlamazsınız görmeniz lazım....

....


Devamını okuyun...>>

BEKLERİM



Devamını okuyun...>>

27 Temmuz 2008 Pazar

HER DEM

Herzaman yalnızlıktan dem vurup sarıldığım şeylerde anladım ki iradesizliğimin esiriyim...Sigara zaman zaman alkol, kitap, internet, araba kullanmak ve belkide ağlamak...Ne çok şeyi kaçırıyorum tüm bunları yaparken bu iradesizliğimi yaşarken...En son yüzüme ne zaman yağmur yağmıştı ve ben ne zaman kalabalıklarda kahkahalarla gülmüştüm ...Ne zaman kederler bahçesine dönüştü ilk adımı hüzün olan yüreğim...Öyle yalnızımki ve bu okadar çok içimi acıtıyorki insanlara yakın konuşmamaya çabalıyorum içimdeki acının ateşini yüzlerinde hissetmemeleri için...Oysaki nekadar çokda ihtiyacım vardı omuzlarında ağlamaya...Sanırım ağlamak için yapay omuz çıksa en çok bizim ülkemizde gider...Ne bileyim yediğimiz kazıklardan bahsederken kazık yiğe yiğe uzaklaşmışız insanlardan ve o kazık atanlar hangi ara doğdular da büyüdüler...Onlar da bizim gibi değillermiydi kazık yediler de mi atmaya başladılar peki ya biz kazık yiğen ama atamayanlar iç güveysimi geldik bu dünyaya...Oksijeni emanet mi çekiyoruz içimize ve bünyeye kederi yüklüyoruz...Issız keder limanlarımı bizim yüreğimiz rotasını hiç bir kaptanın bilmediği yalnız kederler rıhtımı...Her dem bizemi ve her keder ....Bu bünyede keder her dem ise bu vatandaş gider...


Devamını okuyun...>>

8 Mayıs 2008 Perşembe

YÜZLERCE YÜZ SEVDİM


Kelimelerimin ardına saklanmayı seçmedim ben .Hayat benim için güzel bir denklem ve ben yukardan aşağıya çöze çöze devam ediyorum.Ara sıra ertelemeler neticesinde belkide çok ilgilenemiyorum ama hep nefesimde soluyorum tüm o ertelemeleri...Güzel cinayetler işliyorum :) kimi zaman içerde yatıyorum kimi zaman firar ediyorum...Rakı bardağında balık olurken dışarda insan olmayı özlüyorum ve silkelenip kendime geliyorum...
Kocaman trabzanlardan kayıyorum ve mercan yeşili aşklara dalıyorum ....Yaşarken sırt üstü bile yüzüyorumda karaya değdiğimde canımı yakıyorum...Kanamalı bir hasta için acil tatil programları seçeneğinden en dingin olanı seçip uzaklaşıyorum...
Çoğu zaman insanların gözlerinin içine bakıp neden burdayım diyorum sanki koşup uzaklaşırken bedenimden başka bir beden çıkacak ve o taze beden de ben hep mutluluklar yaşıyacağım oysa nede çok severim küçük şeylerden mutlu olmayı ...Yoksa o küçük şeylerde mutlu olmadım mı ben mutluluk o değilmiydi ?...Ne bileyim büyük mutluluklar tatmadım ki hiç ben...
Eriyen her buz tanesinin bende anısı var...Kimisi kah içkimde, kah suyumda, kah bedenimde sonlandı ama hepsi bir anı bıraktı...Şimdi düşünüyorum neyi anımsıyorum buzu mu, bana hissettirdiğini mi, yoksa eksikliğini mi ??? Buz ile anlatmak istediğimi neden direkt söylemiyorumda kafa bulandırıyorum bunu bende bilmiyorum...Yüzlerce yüz sevdim de sahteleri bilemedim ben...
Güneş doğuyor, duş alıp yeni günü karşılamalıyım ...Soğuk bir bardak suya bir küp buz atıp yoluma devam etmeliyim...Sokağımın parke taşı olmayan kaldırımında arabama doğru ilerlerken neleri düşüneceğimide bilmiyorum...Hayatımdaki lökosit oranı fazla bu aralar antibiyotik için birşeyler yapmam lazım...Tabii ki kocaman bir köpek bulup karaböceklere havlatmadan önce :D


Devamını okuyun...>>

20 Nisan 2008 Pazar

BİLETÇİ AMCA TREN KALKMASA...


Çok değil ben küçükken sanki 100 yıl evvelsi :) babamla trene binmelere bayılırdım...En çokta gelen biletçiye uzatılıp kesilen bileti geri alma zaferi ile doludur tren seyahatlerim...Babamla en yakın olduğumuz yerdi trenler...O en uzağa giden trene binseydik ve hiç inmeseydik...
En güzel baba trende bana yakın olan babamdı.Sanki o sert adam gider yerine beyninde binbir masal ve hikaye taşanda kendini anlatmaktan alıkoyamayan birisi olur çıkardı...Çocukluk anıları, ilk denize kaçışları,yaramaz tavşan ve daha anımsayamadığım niceleri...Aklımda kalan hep trende trenin istasyona varmaması dileklerim...Ama maalesef o tren gitmesi gereken istasyona hep vardı ve sanki birazda erken vardı...
Rüyamda çocuktum istasyondaydım biletçi düdüğünü çalıyordu tren kalkıcaktı ama babam babam yoktu ...Bağırıyordum Biletçi amca tren kalkmasa babam gelmedi ne olur biraz daha ne olur seneler var görmedim ne olur tren kalkmasa ve uyanmasam ne olur....


Devamını okuyun...>>

19 Nisan 2008 Cumartesi

HIRÇINIM BEN

Hırçınım ben iflah olmaz bir inatçı...Baskı sevmez, kendinden şaşar bildiğinden şaşmaz...Erken yaşamaktan kaderin her adımını yaşım kemale erdi...Ondan bu hırçın tavırlarım...Kaçıp kovalamalarım, kalp acıtmalarım...Acıdan kaçan kalbim saçar çivilerini dilimle olmadık yerlere...Ben hırçınım baskı tanımaz iflah olmaz bir inatçı...Dalgaları duvar gibi duran aslında içinde saklanmaktan yorulan iflah olmaz bir hırçınım ben...Kuytuda kalmış özlemlerini haykıramıyan en fazla ağlayan ama genede çivilerini durduramıyan...Kocaman uykuları kaçıran, kalabalıklara özlemi olan yalnız bir hırçınım ben iflah olmaz bir inatçı...Bir yanım kırılgandır benim içinizi sızlatırım açsam yaralarımı ve işte o dalgalar bana deymemeniz için ve ondan duvar gibi duruşları ve ondan sığlarda olmayışım...Cesareti olan derine gelir ...Gelmezsede kendisi bilir...Hırçınım ben iflah olmaz bir inatçı kaçamıyorum hayattan, kovalamaktan vazgeçtim sevdaları yeni gelmiş bahara daldım ordamısın ve elma dersem çıkar mısın???

Agnus...



Devamını okuyun...>>